The Front Room

THE FRONT ROOM: Kayınvalide Kabusu ve Annelik Korkusu Üzerine Bir A24 Gerilimi
Bağımsız sinemanın korku dendiğinde akla gelen ilk stüdyosu A24 tarafından dağıtılan “The Front Room” (Ön Oda), sinema dünyasında adından söz ettiren Eggers Kardeşler’in (Max ve Sam Eggers) ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi olarak öne çıkıyor. Film, Susan Hill’in 2016 tarihli aynı adlı kısa öyküsüne dayanıyor ve aile içi gerilimi, hamileliğin getirdiği hassasiyetle birleştirerek psikolojik bir korku atmosferi yaratıyor. Başrollerinde R&B yıldızı ve oyuncu Brandy Norwood‘u (Belinda) ve deneyimli tiyatro sanatçısı Kathryn Hunter‘ı (Solange) bir araya getiren yapım, bir kayınvalide-gelin çatışmasını ürkütücü ve zaman zaman absürt bir düzleme taşıyarak izleyiciyi rahatsız edici bir deneyime davet ediyor.
Konu: Belinda’nın Yeni Evindeki Şeytani Misafir
“The Front Room”, bir anne adayı olan Belinda (Brandy Norwood) ile eşi Norman’ın (Andrew Burnap) hayatının, Norman’ın yabancılaştığı ve dini fanatiklik derecesinde baskın kayınvalidesi Solange’ın (Kathryn Hunter) eve taşınmasıyla nasıl cehenneme döndüğünü konu alıyor.
Evdeki Sınırlar ve Baskı
Yeni hamile olan antropoloji öğretmeni Belinda, hayatını düzene sokmaya çalışırken, eşinin uzun süredir ayrı olduğu ve kısa süre önce kocasını kaybeden kayınvalidesi Solange ile yaşamak zorunda kalır. Solange, eve taşınma karşılığında çiftin evinin borcunu ödeme teklifinde bulunur. Belinda, başta bu zorunlu misafire şans vermek ister. Ancak Solange, daha ilk andan itibaren evin düzenini bozmaya, kreş odasını kendi yatak odasına çevirmeye ve Belinda’nın hayatına dinî inançlarını zorla kabul ettirmeye çalışır.
Film, bu noktada gelin-kayınvalide çatışmasının sıradan gerilimini aşarak onu psikolojik bir teröre dönüştürür. Solange, sadece rahatsız edici bir misafir değil, aynı zamanda hınç dolu, yaşlı, huysuz ve neredeyse doğaüstü bir tehdit figürüdür.
Annelik Korkusu ve Paranoya
Belinda’nın yaşadığı tüm bu baskı, onun hamileliğinin getirdiği hassasiyet ve ilk kez anne olma korkusuyla birleşir. Giderek artan gerilim, Solange’ın kötü niyetli bir ruh veya bir tür ev cini gibi davranarak, doğacak çocuğu ele geçirmeye çalıştığı inancına dönüşür. Belinda, çevresindeki herkes, özellikle de pasif ve eylemsiz kocası Norman (Andrew Burnap, rolünün gerektirdiği sönük ve ezik bir karakteri etkili bir şekilde canlandırıyor) ona inanmasa da, ailesini ve doğmamış çocuğunu bu “şeytani misafirden” korumak için bir yerde sınırı çizmek zorunda kalır.
“The Front Room”, gerilimi gözle görülür bir canavardan ziyade, ailevi yükümlülüklerin, sınırların ihlalinin ve duygusal manipülasyonun getirdiği klostrofobik bir ortamdan besler. Film, hamilelik ve annelik temalarını, bir kadının kendi algısından şüphe etmeye zorlanması (gaz aydınlatması) korkusuyla harmanlayarak, izleyiciye rahatsız edici bir deneyim sunar.
Yönetmenler Max ve Sam Eggers: Korkunun Yeni Sesleri
Max ve Sam Eggers, “The Witch” ve “The Lighthouse” gibi modern korku klasikleriyle tanınan ağabeyleri Robert Eggers’ın gölgesinde kalmadan, kendine özgü bir bakış açısıyla sinema dünyasına adım atıyor.
Bağımsız Korku Estetiği
Eggers Kardeşler, “The Front Room” ile ilk uzun metraj yönetmenliklerini yaparken, A24‘ün genellikle tercih ettiği ‘yüksek sanat’ (elevated) korku estetiğini kullanıyorlar. Filmin yavaş temposu, yoğun atmosferi ve ambiyans yaratmaya odaklanan yaklaşımı, yönetmenlerin hikaye anlatma biçiminde büyüleyici bir şeyler olduğunu kanıtlıyor. Bazı eleştirmenler, senaryonun zayıf anlarında bile Eggers Kardeşler’in izleyicinin ilgisini yakalama ve filmi sonuna kadar izlettirme yeteneğini takdir ediyor.
Yönetmenler, korkuyu fizikselden çok psikolojik alanda tutarak, gelin-kayınvalide çatışması gibi evrensel ve ilişkilendirilebilir bir temayı alıp, onu aşırı ve ürkütücü bir boyuta taşıyor.
Başrol Brandy Norwood’un Geri Dönüşü
Grammy ödüllü şarkıcı ve oyuncu Brandy Norwood, 1997 yapımı “I Still Know What You Did Last Summer” filminden 20 yılı aşkın bir süre sonra korku türüne geri dönüyor. Brandy’nin canlandırdığı Belinda, filmdeki duygusal yükü taşıyan ana karakterdir. Karakterin hamilelik, kültürel baskı ve kayınvalidesinin korkutucu manipülasyonu altında yaşadığı gerilim, Brandy’nin samimi ve hassas performansıyla izleyiciye aktarılıyor.
Eleştiriler: Tutarsız Bir Deneyim ve Zayıf Bir Senaryo
“The Front Room”, hem ticari olarak (Box Office’te 3.8 milyon dolar hasılat) hem de eleştirel açıdan A24’ün en zayıf filmlerinden biri olarak değerlendirildi, ancak daha sonra dijital platformlarda yayın başarısı yakaladı. Eleştirmenler, filmin potansiyel barındıran konusuna rağmen, uygulama ve senaryo konusunda büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Eleştirel Hayal Kırıklığı
- Tutarsız Anlatı: Filmin en büyük eleştirisi, vaat edilen gerilimi tam olarak sunmakta zorlanması ve hikayenin inandırıcılığını zorlayan bir alana kayması oldu. Senaryo, Susan Hill’in kısa öyküsünden uyarlanırken, hikayeye gereken derinliği ve tutarlılığı sağlayamadığı için eleştirildi.
- İstenmeyen Komedi ve Absürtlük: Bazı izleyiciler, filmin ciddiyetten saparak, özellikle Kathryn Hunter’ın (Solange) “şapşal nine” veya “ev cini” gibi çizilen karakteri ve hakaretleriyle yarattığı durumların gerilimden çok istenmeyen komediye yol açtığını belirtti. Kathryn Hunter’ın performansı övgü alsa da, karakterin absürt sunumu filmin tonunun istikrarsız olmasına neden oldu.
- Zayıf Karakter Gelişimi: Başrol Brandy’nin samimi performansı, bazı sahnelerin inandırıcı olmaması nedeniyle gölgelendi. Özellikle Belinda’nın kocası Norman’ın pasifliği ve eylemsizliği, bazı izleyiciler tarafından çekilmez ve sinir bozucu bulundu.
Güçlü Yanlar ve Potansiyel
- Atmosfer ve Görüntü Yönetimi: Yönetmenlerin atmosfer yaratma konusundaki yetenekleri ve görüntü yönetmenliği (Ava Berkofsky) takdir edildi. Film, özellikle sınırların aşılması ve inanılmaz bir baskı altında kalma temaları açısından ilişkilendirilebilir anlar yakalıyor.
- Kathryn Hunter’ın Performansı: Kayınvalide Solange’ı canlandıran Kathryn Hunter’ın ürkütücü ve baskın varlığı, filmin en güçlü unsurlarından biri olarak gösteriliyor. Karakteri, tıpkı Orta Dünya’dan çıkmış bir demonu andıran görünümüyle seyircinin hafızasına kazınıyor.
“The Front Room”, aile içi travma, hamilelik ve manipülasyon gibi derin temaları korku türüne taşımaya çalışan, ilginç bir önermeye sahip bir filmdir. Ancak tutarsız senaryosu ve zaman zaman sarsılan tonu nedeniyle genel olarak karışık tepkiler almış, izleyicileri ya nefret edenler ya da sadece eğlenceli ve B-filmi deneyimi olarak görenler şeklinde ikiye ayırmıştır.



